23 Ağustos 2009 Gerede Bisiklet Turu

23 Ağustos 2009 Pazar Gönderen Biskar | Bisiklet Karabük 0 yorum
















































































































































































































































































































































































































































































































































Etiketler:

Misafirlerimizle İki Gün | Süleyman Şatır ve Ramazan Kruuçay |

10 Ağustos 2009 Pazartesi Gönderen Biskar | Bisiklet Karabük 0 yorum




Süleyman Şatır ve Ramazan Kuruçay'ın rotalarının üzerinde Karabük'te var. Bu muhteşem ikiliyi iki gün ağırlama zevkine sahip oluyoruz. Gerçekten çok güzel geçen iki gün... Ekibin tamamı onlarla olamasada küçük bir kısmıyla çok güzel vakitler geçirdik.


Anlatımıyla meşhur Süleyman abimizin ağızından dinleyeceğiz iki günü :)









" 5 km kadar hızlı bir iniş yaptıktan sonra bu tabela ile karşılaşıyoruz… İnsan, böyle inişlerde gerçekten yol bitecek diye üzülüyor…





Tabeladan sonra Safranbolu şehir merkezine gidebilmek için 3-4 km daha pedal basmamız gerekecek…





Yola devam ediyoruz…





Şehir merkezine doğru bu fotoğrafları çekiyoruz…









Aynı yerlerden geçtiğimiz günlerde tek başına 2000 km'ye yakın pedal basan İbrahim Bey de (İbrahim Yurtseven) geçmişti… Yolda kulaklarını çınlatıyoruz...


Safranbolu şehir merkezinde km değerlerimize bakıyorum… Sabah 08:30’da yola çıkmıştık… Şu anda saat 12:00… Toplam 44,04 km yol yapmışız







Ve Safranbolu şehir merkezinde Tuncer Bayık ve Kemal Faruk Doğan bizleri karşılıyor… Tuncer ve Faruk’la daha önce Amasra turumuzda karşılaşmıştık… Ayak üstü sıcak bir sohbet başlıyor...







Bir süre sonra da Emrah Güllü bize katılıyor… Hemen yakınlarda bir yere yemek yemek için gidiyoruz… Yemek esnasında da programımızı yapıyoruz… Önce eski Safranbolu’yu gezeceğiz, ardından Safranbolu yakınlarındaki Konarı Köyü’nü ve Konarı Gölü’nü görmeye gideceğiz…







Tuncer, bizi bu gece evinde konuk etmek istiyor… Zamanımız kısıtlı olduğu için, saat 16:00’da Safranbolu’dan Yenice’ye doğru yola çıkarak, bu gece Yenice’de olmak istediğimizi söylüyorum… Tuncer’e teşekkür ediyoruz… Tarif edilen Konar Gölü yolunu bildiğim için aslında saat 16:00’da Yenice’ye doğru yola çıkabileceğimize ben de pek inanmıyorum…







Ve Tuncer Bayık ve arkadaşlarının rehberliğinde eski Safranbolu’yu gezmeye koyuluyoruz…







İşte Safranbolu sokakları…





Yüklü bisikletlerimizle kalabalığın arasına dalıyoruz… Safranbolu, gerçekten çok güzel ve sihirli bir havası var…







Köprülü Mehmet Paşa Camii ve Arasta Çarşısı girişi… Arasta Çarşısı’na girerken bisikletlerimizi Köprülü Mehmet Paşa Camii avlusuna bırakıyoruz…





Köprülü Mehmet Paşa Camii avlusundaki güneş saati… İnternette yaptığım kısa bir araştırmadan sonra Köprülü Mehmet Paşa Camii avlusundaki bu saatin Osmanlı dönemine ait 95 güneş saatinden biri olduğunu öğreniyorum…







Ortada bulunan üçgen metal parçasının gölgesi, sabah 06:40 ile akşam 17:20 arasındaki zamanı gösteriyormuş… Mermer üzerindeki her çizgi arası ise 10’ar dakikalık saat dilimlerini gösteriyor… İnebolu’da bulunan Yeni Cami’nin avlusunda da böyle bir saat var… O saatte üçgen metalin tepesinden bir misina, gergin bir şekilde metalin tam karşısında mermer üzerindeki küçük bir kancaya bağlıydı…









Arasta Çarşısı… Ramazan'ın uzun telefon konuşmalarından biri... Çok mutlu görünüyor...





Arasta Çarşısı’ndan tezgah görüntüleri…





Bu bastonlardan Cide'ye giderken Devrek’te de görmüştük… Soruyoruz, bu bastonlar da Devrek’ten satılmak üzere getirilmiş…





Ramazan, yollardaki alışkanlığını burada da sürdürüyor… Bir yandan telefonla konuşurken, üzümleri çöplenmeye başlıyor…





Arasta Çarşısı’ndan çıkıyoruz… Eski Safranbolu sokaklarındayız…

 



Çarşıda Safranbolu lokumu ikram ediliyor…





Biz de bu lokumlardan memnuniyetle alıyoruz…







Safran… Biz önce bunları kurutulmuş bamya sanmıştık ama sonradan safran olduğunu öğrendik. Safran, sonbaharda çiçek açan soğanlı bir bitkiymiş ve bu bitkiden boya ve baharat elde ediliyor, ayrıca tıpta kullanılıyormuş… Biz de bamya olduğunu iddia ettik ama, bu kesinlikle safran… Zaten yakından bakıldığında bamya olmadığı anlaşılıyor… Tüm bilgileri dükkan sahibi verdi…





Safranbolu, o gün çok kalabalıktı… Ben buraya daha önce de gelmiştim ve yine bu şekilde kalabalıktı… Bu da Safranbolu’nun turizmden oldukça büyük bir pay aldığını gösteriyor…





Ramazan Kuruçay ve Tuncer Bayık…





Emrah Güllü, Ramazan Kuruçay…





Eski Safranbolu’dan son görüntüler…







Ardından Musalla Tepesi’ne çıkıyoruz ve şehre hakim bu tepeden Safranbolu’yu seyrediyoruz…







Zafranbolu Uçağı… Kurtuluş Savaşı sonrası 1930’lu yıllarda Türk Tayyare Cemiyeti (THK) ve Hilal Ahmer (Kızılay) tarafından Ülke genelinde yardım kampanyaları başlatılmış ve bu kampanyalarda 350 civarında tayyare satın alınarak Hava Kuvvetleri’ne hediye edilmiş. Bu kampanya kapsamında Safranbolu halkı tarafından alınan Breguet 19 modeli Zafranbolu adı verilen keşif Uçağı 30 Ağustos 1931 tarihinde Hava Kuvvetlerine teslim edilmiş. Aynı uçak 75 yıl Hava Kuvvetleri'ne hizmet ettikten tekrar Safranbolu’ya getirilmiş ve yukarıda görülen müze haline getirilen parka koyulmuş…







Safranbolu’daki gezimizi bitirdikten sonra Konarı Gölü’ne doğru yola çıkıyoruz… Konarı Gölü aslında bizim gideceğimiz yönün tam aksi istikametinde ve Kastamonu ve Araç istikametine doğru… Yolun bu kesiminde duble yol çalışmaları sürüyor… Bu yoldan birkaç gün önce gezinin başlangıç noktası olan Kastamonu’ya doğru otobüsle geçmiştik… İstanbul ve Ankara'ya yakın olan bu bölgede pekçok tanınmış firmanın tekstil fabrikaları ve fabrika satış mağazaları var...





Konarı Köyü'ne giderken Kastamonu yolunu kullanıyoruz... Duble yol çalışmasının olduğu yolda Tuncer, Emrah, Faruk ve ben...





Ayrıca, çevrede bu gölden dipsiz olarak bahsediliyor. Ancak gölün derinliğinin 6,20 metre olduğunu öğreniyoruz… Dipten, bir kaynak suyu ile beslenen bu gölden Konarı Köyü’ne yıllarca içme suyu, ayrıca bağ, bahçe sulamak için su basılmış… Şimdi ise, gölde tatlısu balıkları yüzüyor… Gölün sıcaklığı yaz ve kış 23 derece imiş… Bu gölden yakınlarda bir tane daha olduğunu öğreniyoruz





Birbirlerine kavuşamayan iki aşığın bu gölde intihar ettiği konusunda gölün bir de efsanesi var… Son dönemlerde gölün çevresine turistik tesisler yapılmış… İnsanlar gölün çevresinde yemeklerini yiyorlar…








Konarı Gölü’nden sonra 1-2 km uzaklıktaki Konarı Köyü’ne gidiyoruz… Faruk, kendi bahçelerinden topladığı domates, salatalık, biber ve taze cevizlerle dönüyor… Ayrıca, köydeki bakkaldan alışveriş yapıyoruz. Bu arada köy kahvesindeki sohbet koyulaşıyor… Saat 16:00’da Yenice’ye doğru yola çıkma ihtimalimiz de yavaş yavaş yok oluyor…







Ardından piknik yapmak için köyden 1-1,5 km uzaklıktaki Eflani Çayı’na doğru gidiyoruz… Eflani Çayı’nın üzerinde olan ve günümüzde kullanılmayan ama hala sağlam olan kemerli, iki gözlü bu köprünün adı Taş Köprü… Köprünün bir adı da Çevrik Köprüsü…







Çocuklar bu köprüden kendilerini suya atıyorlar…







Piknik yerimizden görüntüler...







Bu arada Tuncer’in bizi Karabük’te evinde konuk etme konusu tekrar gündeme geliyor… Bu sefer kabul etmek durumunda kalıyoruz… Zaten saat dörde geliyor… Faruk, Tuncer, Emrah ve Ramazan...










Ramazan, küçük bir ateş yakıyor…

 



Dönüşte Taş Köprü üzerinde bu fotoğrafı çektiriyoruz…







Ardından Karabük’e doğru yol alıyoruz… Ancak Karabüklü şoförlerin bisikletlilere karşı pek de iyi tavırlı olmadığına şahit oluyoruz… Korna basarak bizi taciz edenlerden şikayet ederken, yolun en sağından gittiğimiz halde, Emrah ters yönden üstümüze doğru gelerek ilerideki bir sokağa girmeye çalışan bir araçtan kendini zor kurtarıyor…








Akşam Tuncer’in evine konuk oluyoruz… Bize gerçekten büyük misafirperverlik gösteriyor… Ramazan, mutfakta tüm maharetini gösteriyor. Yemekte, ise koyu bir muhabbete dalıyoruz… Gece fotoğraf çekmemişiz… Tuncer Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nda çalışıyor... İşe gideceği için evden erken çıkıyor… Tuncer'e buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz ve hemen ilave ediyoruz, İstanbul'a yolu düştüğü zaman muhakkak bekliyoruz...


--------------



Faruk bizle kalıyor… Kahvaltıdan sonra Yenice’ye gitmek üzere hazırlanıyoruz… Faruk, bizimle birlikte bir süre Yenice’ye doğru gelmek istiyor…






Turun 3. günündeki izlenimlerimiz bu kadar…




Ertesi Gün...


Tur arkadaşım Ramazan Kuruçay ile birlikte gerçekleştirdiğimiz 7 Ağustos 2009’da Kastamonu'dan başlayan turumuzun dördüncü gününde izlenimlerimizi anlatmaya devam ediyoruz. Yazı serisinin ilk bölümünde Kastamonu-Daday, ikinci bölümünde Daday-Azdavay-Pınarbaşı-Eflani, üçüncü gününde Eflani-Safranbolu-Karabük etaplarını anlatmıştık…





Turumuzun bu bölümünde Karabük-Yenice-Devrek güzergahını takip ederek, Çaylıoğlu Köyü’ne kadar olan bölümü keşfedeceğiz… Bir önceki bölümde Karabük’te Tuncer Bayık’ın evine konuk olduğumuzu anlatmış, Tuncer Bayık ve arkadaşları Kemal Faruk Doğan ve Emre Güllü ile Safranbolu’yu gezmiş, Konarı Köyü izlenimlerimizi aktarmıştık…





Evet, maceramızı kaldığımız yerden anlatmaya devam ediyoruz… 10 Ağustos 2009, Pazartesi… 08:30’da Tuncer’in evinin önünde bisikletlerimizi yeni bir gün için hazırlamaktayız… Karabük Demir Çelik Fabrikası’nda çalışan Tuncer, sabah 07:30’da işe gittiği için, Faruk’la beraberiz…




Bisikletlerimizi hazırladıktan sonra Karabük şehir merkezine doğru gidiyoruz. Karabük büyük bir şehir… İl olmayı gerçekten hak etmiş… İstanbul’da bulunan her şeyi burada da temin etmek mümkün… Bir marketten su, bisküvi gibi ihtiyaçlarımızı temin ediyoruz…







Karabük’ten Yenice’ye doğru yola çıkmamız saat 09:00’u buluyor…



 
7-8 km sonra bir benzin istasyonunda genç arkadaşımız Faruk’la vedalaşıyoruz… Gerçekten gösterdikleri ilgi ve konukseverliğe buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz… Umarım tekrar görüşebiliriz… (Saat 09:25)   "





 
 
 
 
Süleyman Şatır'ı ve Ramazan Kuruçay'ı ağırlamak bu ekip için büyük bir zevkti. Akşam mutfak,yemek sohbeti,gün içi sohbetlerimiz maceralar hep akılda kalacak. Onlarla tekrar birlikte pedallayacağımız günü bekliyoruz. Ayrıca Süleyman Şatır'a anlatımı için teşekkürler :)









Bu ateşte, biberleri kızartıyor… Hep birlikte güzel bir yaz yemeği yiyoruz…

















Sonunda 12 km pedal basarak Konarı Gölü’ne ulaşıyoruz… Göl bir Restaurant işletmesinin bahçesi içinde… Sanki havuz gibi… İlk görünüşte yeryüzüne düşen bir meteor tarafından açılan bir çukurun kaynak sularıyla dolarak oluşmuş, küçük bir göl görüntüsü veriyor. Ama internette böyle bir bilgiye rastlamadım…

Etiketler: