Aladağ'da Mangal Keyfi

29 Ocak 2009 Perşembe Gönderen Biskar | Bisiklet Karabük 0 yorum
Üzerimize düşen miskinliği atma zamanı gelmişti. Sıkılmıştım artık ve bu pazar mutlaka biryerlere gitmeliydik . Biskar ekibi tek tek arandı ama nafile. Kimi 15 tatili fırsat bilmiş ve memleketlerine gitmiş, kimisi haftasonu imtihanları var, kimisi karne şovu sonucu evden ültümatom almış, kimi de Pazar için birikmiş işleri bahane ediyor . Uzun lafın kısası ekip darmadağın olmuş. Cuma günü iş yerimde yoğun iş vardı. Bu işlerin içinde telefon trafiği yaşarken gelen bir telefonu yine bir iş telefonu olarak açtım ama pazar günleri diyor,tur diyor,gezi diyor,gençlik spor diyor. Cümlelerini sürdürürken ortalarında ancak kafam toplanıp bisiklete çark edebildi. İsterse bu pazar gelebileceğini söyledim. Sonradan tanışıp konuşmalarımızdan anladım ki, İsmail kardeşim de uzun yol sevdalılarındanmış ve kafasına göre kimse olmadığından yakın mesafelerde yalnız takılırmış.





İsmail kardeşim de bu pazarki mangallı gezi ile ekibimize katılmış oldu. Sonunda yerini buldun,hoş geldin aramıza İsmail. Bize göre en kısa gezilerimizdendi. (40km-10kmsi 260dan 910 rakıma tırmanış) Ama kendisine göre rekorunu kırmış. Sen bizimle daha nice rekorlar kıracaksın inşallah İsmail. Gelelim geziye: Gezi bir hafta öncesinden ayarlanmıştı.Aladağda kurulu Güneşli Köyü’nden olan esnaf ağabeymiz Tornacı Mahmut Usta bizi bekleyecekti ve mangal sözü vardı. Program hazırdı.

Ama gel gelelim ekip yoktu ortada. İsmail’in de geleceğini pek ummuyorum. Pazar günü Gençlik Spor’un önünde 10’da buluşacaktık. Biraz da erken gitmişim. Bekler dolanırken, Karabüklünün kasklı-gözlüklü filan bir bisikletli görmeye alışık olmadığı bakışlardan seziliyordu. Havanın önceki günkü güzelliği kalmamış, yerini soğuk ve puslu bir havaya bırakmıştı. Normalde bırak bisiklete binmeyi,dışarı çıkmak bile akıl karı değildi. Hadi ben bu işin manyağıyım dedim . Belliydi ama İsmail akıllıydı ve gelmeyecekti. Gitme az daha bekle. Ya geç kalmışsa ve gelirse.İyi de yapmışım.Yarım saat gecikme işte ekibimizin yeni elemanı İsmail. “Hani nerde ekibin gerisi!” diye düşündüğünü seziyorum. Tanıştık ve sonra kendisine bir kask ayarladık. (böyle durumlar için zulada çok yedek var çaktırmayın) . İsmailim Aladağ’a çıkan yolun başındaki Kayabaşı Mahallesinde ilk rampayı çıkarken “daha çok varmı?” demeye başladı. Ancak sonraları o sorunun yorgunluktan kaynaklanmadığını ispatladı . Akören az gerimizde kalmıştı. Ancak Akören’in köpekleri alışılmadık bir tutum sergilemişler ve bize bir “Hav” bile dememişlerdi . Hiç üzülmedik tabi ki.













Saat 12’yi geçmiş ve biz, soğuk ve karlı tepelerde 770 m rakıma ulaşmıştık. Bu arada yol tamamen asfalt ve geniş. Ama benim için bisikletten inme zamanı. Hazırladığım çivili lastikleri takmadığıma çok pişman oluyorum .Çünkü o noktadan sonra yol tamamen buz kaplı. Yer yer yumuşamış olsa da hızımızı kesmeye gücü yetmeyen rampa yanına buzu müttefik almış bizi engellemeye çalışıyordu. Tam tepeye vardığımızda rakım 990 olmuştu. Tam tepeye BİSKAR’ın bayrağını diktikten sonra ( Yalan! Daha öyle bir bayrak yok. Tepeye bayrak dikmek lafın gelişi) iniş için kendimizi hazırladık. Ve o da ne! Tepenin arkası, yani inişte bir parça bile kar ve buz yok ... Demiyeceksin hemen! İnişin hazzına ve gazına kapılmış giderken birden fark ettiğim buzlanmaya girmeden durabilmek için uğraştımsa da ancak buza hızım azalmış olarak daldım . Üç beş sallanma ve hasarsız ve güzel bir düşüş. Ben düşmedim valla bisiklet düştü! Bisikletin suçu. Duramadı ayakta! Ondan sonrası ufak buzlanmalar ve kontrollü inişimiz, haydaaa.Yol ikiye ayrıldı. Nerden gidecez şimdi? Mahmut Usta’ya telefon edelim bakalım.Cevap geldi:”Aşaadan gel aşaadan. Kadıköy var. İnince aykırı gel ööle.” Anladıysam arap olayım. Arap olmadım ama zenci olacam galiba. Aşağıya hangisi gidiyor diye bakıp girdik birine. Sürekli iniyoruz.Madem inecektik niye çıktık onca buzlu rampayı! Bu işin cilvesidir deyip inmeye devam ediyor bir yandan da “amma da çıkmışız yav” diye düşünüyoruz. Sonunda Kadıköy’e geliyoruz. Bu İstanbulluların bildiği Kadıköy değil. Harbi,esas bir köy, KadıKöy. Ve yol gösterici tabela bize “aykırı” gitmenin anlamını gösteriyor. Güneşli Köy’ü yolu aşağıdan geldiğimiz tarafa yöneliyor.Tabelanın olduğu yol ağzında ağaç kökünden yapılmış heykel dikkatimizi çekiyor.




Bir resim daha alıp devam ediyoruz asıl hedefimize. İşte köy işte tabela.


Ve işte garip garip bakan iki-üç köylü! Sonradan öğreniyoruz ki onlar köy nüfusunun yarısını oluşturuyormuş! Mahmut Usta’nın adını verince hemen ısınıyorlar bize.Yolu tarif ediyorlar. Kısa bir sohbetten sonra yukarı çıkan yoldan “aykırı” gidiyoruz. Mahmut Usta kapının önünde mangalı kurmuş bizi beklerken buluyoruz. İçeride de sıcak sobanın bizi beklediğini öğrenmemiz bize en büyük ödül oluyor. Biz sobanın başında ıslak üstümüzü kuruturken dışarıda mangal közünü bulmuş, balık ve tavuğa hazırım diyordu. Biz de yardımımızı esirgemiyoruz ve olaya el atıyoruz.Altımız kuru,karnımız da tok olduktan sonra bu pedalize bebekler daha ne ister . ÇAY! Mangal keyfini çay ve sohbeti ile tamamladıktan sonra hava kararmaya başladığını belli etmekteydi. Karanlığa kalmayalım dedik ama Karabük’e girişimizle güneş de batmış olacaktı.



Hazırlayan: Tuncer Bayık
Etiketler: